13 Mayıs 2013 Pazartesi

Kelebekler


Kelebeğin asla bir şey yemediğini belki duymuşsunuzdur.Bu söz,sadece bazı kelebekler için geçerlidir. Bir tırtılın nasıl kelebek olduğunun hikayesi, sonradan kelebeğin hiç bir şey yemeyişinin nedenini yeterince açıklayabilir sanıyoruz.
Dişi kelebek hayatı süresinde, 100 ile birkaç bin arasında yumurta yumurtlar. Yumurtalarım yakınında bıraktığı bitki konusunda son derece titizdir. Bu bitki, onun soyunun devamı bakımından yararlı olacaktır. Belirli bir çevrede böyle bir bitkiden sadece bir tek olması bile dişi kelebeğe yeter.Yumurtalarını oraya, o bitkinin yakınına bırakır.
Yumurtalar açıldığı zaman, küçük, solucana benzeyen ,”tırtıl larvası” diye tanımlanan hayvancıklar çıkar. Başlangıçta, bunlar beslenerek büyürler. Birkaç kez deri (kılıf-gömlek) değiştirirler. Bu arada hiç durmaksızın yerler. Çünkü aldıkları besin sadece büyümelerini sağlamakla kalmayacak ,kelebek oldukları zaman varlıklarını sürdürebilmeleri için depo da edilecektir. Zamanla, alınan besin sayesinde kanatlar, bacaklar, emme boruları oluşur. Tırtıl,kelebek haline gelir.
Belirli bir zaman gelip çattığında, tırtıl değişme anının da geldiğini sezinler. Bu sezinleme,bir nevi içgüdüyle olur. Asılıp sarkacağı bir koza örer. Baş aşağı asılır ve tırtıl derisinden sıyrılıp bir “krizalid” halini alır.Krizalid,ipekten bir düğme izlenimi veren kozaya, vücudunun nihayetindeki keskin bir uçla asılıdır.
Krizalid haftalarca veya aylarca uykuda kalabilir. Bu süre, içten bir değişim geçirmektedir. Zamanı gelince,artık tam anlamıyla yetişkin bir böcek olup çıkmıştır. Krizalid kabuğundan çıkınca bir kelebek görünüşündedir ama, başlangıçta hemen uçamaz. Kanatlarının kuruyup yayılması, güçlenmesi için oturup saatlerce bekler. Uçuşa hazır olup olmadığını anlamak amacıyla ,kanatlarını hafif hafif öne arkaya hareket ettirir. Başka türlü söylemek gerekirse,uçuş kontrolü yapan bir uçak durumundadır. Sonra ilk uçuş için kanatlarını açarak havalanır.

VAV !

Vav!

İnsan vav şeklinde doğar, bir ara doğrulunca kendini elif sanır.

İnsan iki büklüm yaşar, oysa en doğru olduğu gün ölmüştür.

Kulluğun manası vavdadır, elif uluhiyetin ve ehadiyetin simgesidir.

O yüzden Lafz-ı ilahi elifle başlar. Elif kainatın anahtarıdır, vav kainattır.

Rabbi vav gibi mütevazı olsun ister kulları.

Musa dal olmuştur ama Firavunun gözü Elifte kalmıştır.

İbrahim ateşte vavdır, Nemrut bizzat ateşe odun.

Yunus, vav olup balığın karnında anca kurtarmıştır kendini.

İnsan iki büklüm olunca rahat eder ana karnında.

Boylu boyunca uzansa da kim rahattır mezarında?

Vavın elifle münasebeti ne kadar iyiyse, kainatın dengeside o kadar düzgündür.

Kim kimi hatırlarsa evvel o ona koşar.

Kainatta tüm cisimler boşlukta dönerken insan belki o yüzden boşlukta kalmamış, Rabbi onu imanla doldurmuştur.

Evvelde eliftir, bir ilahi nefesle ahirde vav olur kainat.

Kayıkçının nasibi, Hafız Osman hediyesi


Kayıkçının nasibi, Hafız Osman hediyesi
Meşhur bir hikâyedir: Osmanlı Devleti'nin en büyük hat sanatı ustalarından biri Hafız Osman'dır. Hafız Osman, emekli olduktan sonra kafa dinlemek için o devrin en sakin semtlerinden biri olan Üsküdar'a yerleşir. Fırtınalı bir günde kayıkla Beşiktaş'a geçmek ister. Sahilden bir kayığa biner. Yol bitmek üzereyken kayıkçı ücretleri ister. Fakat Hafız Osman, yanına para almayı unuttuğunu fark eder. Tabii artık çok geçtir. Bir çare gelir aklına...
Kayıkçıya "Efendi, yanımda param yok, ben sana bir 'vav' yazayım; bunu sahaflara götür, karşılığını alırsın." der. Kayıkçı, yüzünü ekşitip söylenerek yazıyı alır. Bir zaman sonra kayıkçının yolu sahaflara düşer. Bakar ki yazılar, levhalar iyi fiyatlara alınıp satılıyor; cebindeki yazıyı hatırlar ve satıcıya götürür. Satıcı yazıyı alır almaz, 'Hafız Osman Vavı' diyerek açık artırmaya başlar. Sonunda çok iyi bir fiyata satar. Kayıkçı, bir haftalık kazancından daha fazlasını bu 'vav' ile kazanmıştır.
Gel gelelim, bir gün Hafız Osman karşıya geçmek istediğinde yine aynı kayıkçıyla karşılaşır. Yol bitmek üzereyken ücretler toplanır. Hafız Osman da parayı kayıkçıya uzatır. Kayıkçı, "Efendi, para istemez; sen bir 'vav' yaz yeter." der. Hafız Osman, tebessüm ederek cevap verir kayıkçıya: "Efendi, o 'vav' her zaman yazılmaz. Sen dua et başka bir gün para kesemi yine evde unutayım..."